AHMED DAVUDOĞLU 1912 – 1983

Osmanlı Devleti Balkan coğrafyasına sadece ekonomik, siyasi değil aynı zamanda bir ulema imparatorluğu da kurmuştur. Cumhuriyet dönemiyle birlikte Balkanlar ve Türkiye’deki fikri alt yapının sağlamlaştırılması ve korunması amacıyla yüzlerde ulema da var gücüyle çalışıp hayatlarını ortaya koymuştur. 

İslam alemine 

  • Kur’an-ı Kerim Meali, 

  • Selamet Yolları (Bulug-ul Meram), 

  • Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, 

  • İbn-i Abidin Tercüme ve Şerhi, 

  • Multeka Tercümesi 

  • Dini tamir davasında din tahripçileri 

  • Ve hayatını anlattığı Ölüm Daha Güzeldi  

isimli eserleri hediye eden merhum Ahmed Davudoğlu Hocaefendi;  Osmanlı Uleması’nın Balkanlarda yetişmiş son temsilcilerindendir.

    Merhum Ahmed Davudoğlu Hocaefendi 1912 yılında Kuzey Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde Şumnu kasabasının Kalaycı köyünde dünyaya gelmiştir. Ailesi, 5 yaşındaki Ahmed’i, Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeye başlayınca dini eğitim alması için köy imamına göndermiş 7 yaşında da okuması için ilk mektebe yollamışlardır. İlk ve ortaokulu bitirdikten sonra Şumnu kasabasında İslami ilimlerin okutulduğu Mekteb-i Nüvvab (Türkiye’deki İmam Hatip Okulları’nın benzeri) okuluna kayıt oldu.  

Üç yıllık eğitimin ardından üç yılı da Âli (İlahiyat Fakültesi) kısım olmak üzere altı yıllık okulu birincilikle bitiren Ahmed Davudoğlu Hoca  Mısır’a Cami-ül Ezher’e gönderilmeye hak kazandı. 

Beş yıl süren eğitimini tamamladıktan sonra tekrar Bulgaristan’a mezun olduğu okul olan Nüvvab’a müdür olarak döndü. Ancak balkanlarda rejim değişmişti. Komünist rejim, Müslümanlara bütün acımasız yüzüyle zulmetmeye başladı.  

Ahmed Davudoğlu Hoca, Türkiye casusluğu ile suçlanarak tutuklandı.

Sorgusu sırasında elektrikli sandalyeye bağlanmak gibi türlü işkencelere maruz kaldı. 

Ceza olarakta taş kırma kamplarına gönderildi.  

Eza ve cefa çekerek sağlığını da kaybetti. 

Cezasını tamamladıktan sonra 1949 Aralık ayında ailesi ile birlikte Türkiye’ye göç etti.  

Ahmed Davudoğlu Hoca ilerlemiş derecede ülser ve astım hastası olarak ana yurduna geldi.

Türkiye’de ilk yıllarda değeri anlaşılamadı. 

Yedikule Küçükefendi Camii’nde imamlığa başladı. Ardından gezici vâizliğe tayin edildi. Sekiz ay kadar Ankara’da vâizlik yaptıktan sonra Bursa’da Orhangazi ilçesi müftülüğünde görev aldı. Ancak burada da kendi yurdunda bir yabancı muamelesi gördü. 

İlmi çalışmalarda bulunmak üzere kendi isteğiyle 1953 yılında Fatih kütüphanesinde 3 yıl sonra da bu kütüphane Süleymaniye’ye taşındığında burada çalıştı.  

İstanbul Fatih’teki İmam Hatip Okulu’nun açılmasında büyük katkıları vardır. Ama nedense İmam Hatip Okullarının kurucuları arasında adı geçmez. Arapça derslerine okutman sıfatı ile ders veren ilk muallimlerdendir. Öğrencilerinin büyük sevgisini ve saygısını kazanmıştır. 

Bugünkü Marmara İlahiyat Fakültesinin kurulmasında emeği büyüktür. Ama nedense bu konuda da adı pek zikredilmez.

1958 yılında Yüksek İslam Enstitüsü (Bugünkü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Çarşamba’da bir ilk okulun çatı katında tedrisata başlayınca buraya kadrolu öğretim görevlisi ve müdür yardımcısı (Günümüzdeki Dekan) olarak görev yapar.

Bu noktada merhum Ali Nar’ın hatıratında anlattığı çok önemli bir olay gerçekleşir. 

“1960 ihtilali olduktan sonra yine İlahiyat Fakültelerinin kapatılması gündeme geldiğinde bir gün Cemal Gürsel, kalabalık bir heyetle Fındıklı’da bir ilkokula taşınmış olan İslam Enstitüsüne gelerek toplantı odasında öğretim görevlilerine hitaben ”Ankara da bir ilahiyat fakültesi varken burada bu okula ne hacet var? Ben buraya bu okulu kapatmaya geldim.“ der.  Konuşma bittiğinde söz alan Merhum Nihat Sami Banarlı Hoca Yüksek İslam Enstitülerinin neden lazım olduğunu geniş ve mufassal bir dille anlatır ve Davudoğlu hocanın El-Ezher mezunu olup Balkanlardan gelen biri olduğundan bahisle onun da söz almasını ister.

Konu ile ilgili söz alan Davudoğlu dini eğitimin ne kadar elzem olduğunu anlattıktan sonra Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel “Beni ikna ettiniz okulu kapatmayacağım. Hatta size okul bulacağım” diyerek oradan ayrılmıştır. “

Merhum Ahmed Davudoğlu daha sonra sırası ile okulun (Bugünkü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi) Başmüdür Yardımcısı ve Müdürü (günümüzdeki dekan) olarak görevine devam etmiş, okul Fındıklı’dan Üsküdar’a taşınınca sağlık sebeplerinden dolayı cezaevine girdiği 1971 yılına kadar öğretim görevlisi olarak hizmete devam etmiştir. 

Bulgaristan hükümeti tarafından casusluk ile suçlanıp uğruna işkence gördüğü anavatanında Konya’daki müftüler seminerinde dini nikah ile ilgili bir konuşmasından dolayı 163.maddeden on iki ay hapis ve dört ay Kırşehir de sürgün cezası ile cezalandırılır.

Kendi hatıralarında bu yıllar hakkında hep olumlu anılar kaleme almıştır. 

İslam’a olan bağlılığı, ilmi, memleket sevgisi ile Türkiye’deki en saygın alimler arasında adını altın harflerle yazdırmıştır. 

Ektiği tohumların Anadolu’da, Balkanlar’da yeşerip birer çınar ağacı olduğu kesindir. 

Türkiye’nin ilmi ve fikri dünyasına sayısız eserler nakşeden Merhum Ahmed Davudoğlu Hocaefendi yıllarca çile dolu bir yaşama, cezaevi yıllarında kendisine musallat olan astım ve buna bağlı kalp rahatsızlığına yenik düşerek 07 Nisan 1983 yılında bir Perşembe günü ikindi namazına müteakip dünyaya veda etti. 

Allah rahmet eylesin. Bir fatiha okunması dileğiyle